PROF. DR. MUSTAFA İNAN KİMDİR?

Bu sayfadan İ.T.Ü. Merkez Kütüphanesi'ne adı verilen sayın Prof. Dr. Mustafa İnan hakkında bilgi edinebilirsiniz. Tüm bilgiler Oğuz Atay'ın İletişim Yayınevinden çıkan "Bir Bilim Adamının Romanı" adlı kitabından alınmıştır.

Bir İnsan Olarak Mustafa İnan

Mustafa İnan, seyyar posta memuru Hüseyin Avni Bey ile ev hanımı Rabia Hanım'ın çocuğu olarak 1911 tarihinde Adana'da dünyaya geldi. Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla Fransız saldırısı sonucu 2.5 yıl kalacakları Konya'ya ailesi ile göç etti. Mustafa İnan orada Şehit Muhtar Bey mektebine gönderildi.

Kurtuluş Savaşı bittikten sonra döndükleri Adana'da ilkokulu ve ortaokulu bitirdi. Ortaokul son sınıfta leyli meccani (parasız yatılı) sınavını kazanarak Adana'da yatılı okudu. Yatılı okuldaki lakabı 'Riyaziyeci (matematikçi) Mustafa' idi. 1931 yılında yatılı okulu birincilikle bitirdi.

Ailesinin maddi durumunun kötü olmasından dolayı hayata hemen atılmak için kaydolduğu Fen Fakültesinden, üniversite hocası olma niyetiyle kaydını geri alarak, Mühendis Mektebine (şimdiki İTÜ) kayıt için başvurdu. Kayıt için yapılan giriş sınavında 1. olarak Mühendis Mektebine girdi.

Mühendislik Mektebini Pekiyi derece ile birinci olarak bitirdi ve doktorasını İsviçre'deki Zürih üniversitesinde yapıp, orada kalması için yapılan teklifi redderek Türkiye'ye geri döndü ve Yüksek Mühendis Mektebinde Teknik Mekanik ve Mukavemet Muallim Muavinliği'ne tayin edildi.

1944 yılında Müzeler Müdürü ve Arkeolog Aziz Ogan'ın kızı Prof. Dr. Jale Ogan ile evlendi (27.02.2001 yılında vefat eden Prof. Dr. Jale İnan, Türkiye'nin ilk kadın arkeolugudur.) ve bu evlilikten Hüseyin isimli çocukları oldu.

Prof. Dr. Mustafa İnan'ın akademik kariyerindeki katettiği aşamaları ve mesleki başarılarını sonraki bölümde bulabilirsiniz.

1 Eylül 1967 tarihinde A.B.D, İsviçre ve Almanya'da bilimsel ve mesleki inceleme için 6 ay süreyle görevlendirilen Mustafa İnan, Türkiyede nükseden ve anlaşılamayan hastalığı için Almanya'nın Freiburg şehrinde hastaneye gittiğinde hastaneye yatırıldı ve tedavisi devam ederken 5 Ağustos 1967 yılında sabaha karşı 04.30'da vefat etti. Mustafa İnan'ın naaşı, 10 Ağustos 1967 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Taşkışla Binasında yapılan törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilmiştir.

Daha ilkokul sıralarından başlayarak edebiyatla yakında ilgilenen, küçük yaştan itibaren Divan Edebiyatı şairlerinin şiirlerini ezberleyen Mustafa İnan, başta Türkçe olmak üzere Farsça, Musevice, Yunanca, Arapça kelimeler ve anlamları üzerine çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarını ne yazık ki kitap haline getiremeyen Mustafa İnan'ın 'Dil ve Matematik' isimli bir makalesi mevcuttur.

Bilimsel makalelerinin ve seminerlerinin dışında Kızılderililer'den Arya-Daharma'ya, Düşünme Sanatına kadar birçok konuyla ilgilenmiş, bunlar hakkında yazılar yazmış, seminerler vermiştir.

Akademik Kariyeri ve Başarıları

Mühendislik Mektebini Pekiyi derece ile birinci olarak bitiren Mustafa İnan, doktorasını İsviçre'deki Zürih üniversitesinde Eidgenössiche Technische Hochschule'de (ETH) yapıp, orada kalması için yapılan teklifi redderek Türkiye'ye geri döndü.

Yapı Statiği konusunda önemli çalışmalarıyla tanınan Ernst Chwalla 'Einführüng in die Baustatik' (Yapı Statiğine Giriş) adlı 1954 yılında bastığı kitabında 'Rijit Düğüm Noktalarındaki Gerilmelerin Optik Yöntemlerle Ölçülmesi' konusunu incelerken, sık sık Mustafa İnan'ın doktora çalışmasını ve 1943 yılında aynı konuda Mustafa İnan'ın yayınladığı raporu referans olarak göstermiştir.

Mustafa İnan, doktorası sırasında ilgilenmeye başladığı Fotoelastisite konusunda araştırma yapmış ilk Türk bilimdamıdır.

Doktorası bittikten sonra yurda dönen Mustafa İnan, 30.09.1941 tarihinde Yüksek Mühendis Mektebinde (şimdiki İTÜ) Teknik Mekanik ve Mukavemet Muallim Muavinliği'ne tayin edildi.

Dr. Mustafa İnan, 'Kayma Merkezi' isimli ilk makalesini 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında da Yüksek Mühendislik Mektebi'nin isminin İstanbul Teknik Üniversitesi olarak değiştirilmesi üzerine doçentliğe getirildi. Bir yıl sonra da Profesörlüğe atandı. Tatbiki Mekanik dersi o zamanların ana mühendislik konusu olduğu için inşaat fakültesi öğrencilerinin yanısıra makina, maden ve elektrik fakültesinin öğrencilerine de ders verdi.

Prof. Dr. Mustafa İnan, 1954-1957 yılları arasında İnşaat Fakültesi Dekanlığı yaptı. 1957-1959 yılları arasında da rektörlük görevinde bulundu. Milli Birlik Hükümeti kurulunca Milli Eğitim Bakanlığı'na çağrılan Mustafa İnan, teklif edilen Teknik Eğitim Müsteşarlığı'nı kabul etmedi. Bundan kısa bir süre sonra da Cemal Gürsel'in Bayındırlık Bakanı olması için yaptığı teklifi, hocalık yapmaktan vazgeçemediği için kabul etmedi.

Prof. Dr. Mustafa İnan, 1961 seçimlerinden sonra Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) kanunu çıkarıldıktan sonra oluşturulan bilim kurulunda, vefatına kadar görev aldı.

1959-1964 yılları arasında, ilk yapay uyduların yeni yeni fırlatıldığı sıralarda 'Suni Peyklerin Yörünge Hesaplarına Dair Bazı Sonuçlar' isimli makalesiyle başlayarak, toplam 11 adet makale yayınladı. Bu süre zarfında (1961) 'Taşıma Matrisi' (Carryover Matrix) kavramını 'Elastomekanikte İntikal Matrisi' isimli makalesiyle tanımlayarak dünyada taşıma matrisi probleminde çalışma yapan ilk bilimadamlarından oldu. Bu konuda İnşaat Fakültesinde dersler verdi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde konferanslarla bu konuyu tanıttı.

1965 yılında 'Cisimlerin Mukavemeti' isimli kitabının ilk şekli ofsette 500 adet basılarak öğrenci notları olarak ortaya çıkarıldığında ilk 3 günde tümü satılınca ve 16 liraya olan öğrenci notları 55 liraya kadar öğrenciler arasında kara borsaya düşünce, Mustafa İnan hemen kitabın basılması gerektiğine karar verdi. İlk baskısı 1967 yılında yapılan kitap 3 ayda 10.000 adet satıldı.İkinci baskısını ne yazık ki göremeyen Mustafa İnan'ın bu eseri halen referans kitap olarak kullanılmakla beraber, zamanının en kapsamlı eserlerinden biridir. Bu eser dışında 'Elasto-Mekanik'te Başlangıç Değerleri Metodu ve Taşıma Matrisi', 'Elastik Çubukların Genel teorisi' ve 'Düzlemde Elastisite' isimli üç eseri daha bulunmaktadır.

Vefatından 4 sene sonra Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Bilim Kurulu, 9 Ağustos gün ve 134 sayılı toplantısında Mustafa İnan'a 1971 HİZMET ÖDÜLÜ vermeyi kararlaştırmıştır.

Prof. Dr. Mustafa İnan'dan Alıntılar

Çok yönlü bir insan olan Mustafa İnan, geniş bir yelpazedeki konulara da ilgi duymuştur. Bilimsel makalelerinin ve seminerlerinin dışında Kızılderililer'den Arya-Daharma'ya, Numeroloji'den Düşünme Sanatına kadar birçok konuyla ilgilenmiş, bunlar hakkında yazılar yazmış, seminerler vermiştir. Bu bölümde kendisinden çeşitli alanlardaki görüşlerine ait alıntıları bulabilirsiniz.

  • "Faydasız ve lüzumsuz bilgilerle kafayı yükleme konusu yersizdir. Birçoklarımız yalnız salim bir kafayla her şey hakkında fikir yürütülebileceğini zanneder. Halbuki bilgi eksikliği ekseriya yanlış sonuçlar verebilir. Evet aklı selim lazım, fakat barut gibi de bilmek gerekli."

  • "İşte delikanlı, ilkokul sıralarından başlayarak 'kendi bacağından asılan koyun' felsefesi ile yetiştirilenlere asla itibar etmeyeceksin. Onların arasından ülkeye yararlı birinin çıktığı görülmedi. Çıkarcıların sana hiç bir zaman engel olamayacağını bileceksin. İşte bu durumlar ve şartlar altında endişelere kapılmadan önce ne yapılabileceğini düşüneceksin. Ve hiç bir zaman düzen bozukluğunu mazaret göstermeyeceksin. Başarısızlıklarını bozuk düzenin sırtına yüklemen belki seni ferahlatır, fakat kurtarmaz."

  • "Matematiği bir takım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. Sayıların ve eski Yunanca harflerin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezseniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıf geçmek olur."

  • "Biliyorum bir çok zorluk yaşayacaksın. Hepsini şimdiden görür gibi oluyorum. Talihli olarak küçük bir burs bulsan bile yurt köşelerinde sürünebilirsin. Binbir güçlükle soğuk bir banyoda yıkandıktan sonra, arkadaşlarından utanarak havlular içinde büzülerek, yurdun tek sıcak yeri olan okuma salonunda çalışan arkadaşlarının arasında kurumak zorunda kalabilirsin. Her sabah insanlarımızın balık istifi olduğu bir otobüste kendine ve resim tahtana bir yer bulabilmek için, sabah karanlığında yollara düşmek zorunda kalabilirsin. Hatta ısınmak için okul yerine kahveye gitmeyi bile isteyebilirsin. İşte bu durum ve şartlar altında bile her zaman amacının olduğunu gözden kaçırmamalısın. İnsanları etkilemek, insanlara söz geçirmek, sesini duyurmak istiyorsan, bütün bunları yapabilecek yetenekte olduğunu göstermelisin. Yoksa sonunda sıradan bir insan durumuna gelirsen, kimse senin kötü şartlar altında bu duruma düştüğünü düşünmez, kimse sana gençliğinde iyi beslenemedin diye, sırf bu yüzden itibar etmez. Bir gün gelir de kendini gösterebilirsen, sen bütün bu zorlukları yaşamış olduğun için, bu zorluklara çare bulmak için herkesten daha gerçekçi davranabilirsin. Yok, eğer sen de 'Acı çekme sıramı savdım, artık öğrecilerim üzülsün, asistanlarım çanta taşısın, doçentlerim olduğu yerde saysın' diye hissedersen sana da herkese de yazık olur. Hissedersen diyorum, böyle acıklı bir duruma 'düşünme' adını veremiyorum çünkü..."

  • "1958 sonu Amerika'da yaptığım inceleme gezisinde bir eğitimci olarak Kızılderililerle ilgilendim. Belki de o sıralarda gördüğüm, daha önce de Türkiye'de ilgimi çeken birçok 'Wild West' filminin tesiri vardı bende, merak vardı. Kızılderililer geniş bir kitle olmadıkları için henüz 'problem' ortada değildi; mesela durum bir zenci meselesi gibi çözülmez bir mesele değildi. Nedense hakkı yenmiş, elinden memleketi alınmış ve yok edilmiş bir kitle olarak Kızılderililer bende daha büyük bir acıma duygusu uyandırdı. Haksızlık bunlara verilen isimle başlıyordu: Biz Kızılderili diyorduk, halbuki derileri sarı-siyah renkteydi. Amerikalılar da Indian (Hintli) diyorlardı. Bu da yanlıştı, Kristof Kolomb'un hatasıydı... Halbuki Dünya Kızılderililere şunları medyundur (borçludur) : Mısır, kauçuk, tütün, su tulumbası, terazi, döküm, arı besleme, şekil yazısı, astronomi... Her yerde damgaları var, inkar edilemez : Arizona, Arkansas, Kansas, Ohio, Oklohama, Texas gibi 23 eyaletin adı onların dilinden geliyor."

  • "Diploma; Yunancada iki kere katlanmış anlamına geliyor, defter de aynı dilde 'diphteria' yani yüzülmüş hayvan derisinin değişik bir biçimi, difteri hastalığı da derinin iltihabıymış." ... "Onsekizinci yüzyılda yaşayan İngiliz Lordu Earl of Sandwich, kumarbazın biriydi. Kumara öylesine düşkündü ki, yemek yemeğe oturacak vakit bulamıyordu. Bir yandan kumar oynuyor, bir yandan da ekmek dilimlerinin arasına koydurduğu söğüş etleri yiyordu." ... "'Piyango' ise İstanbul'da yaşayan bir İtalyandı. Beyoğlu'nda talih oyunlarının imtiyazını 'Bianco' adlı bir dükkan sahibi almıştı."

  • "Peki insanlar meşhur bir mukavemetçinin ne işe yaradığını anlayabilir mi? Derler ki meşhur fizikçi Einstein, bir toplantıda Şarlo'ya 'Siz büyük bir adamsınız' demiş, 'Herkes sizi anlyor, herkes size hayran.' Şarlo, 'Siz daha büyüksünüz' diye itiraz etmiş: 'Size herkes, hiç anlamadığı halde hayran'."

  • "2. Cihan savaşından sonra, iyice anlaşılmıştır ki dünya yüzünde gerçek barış, ancak milletler arasında mevcut ekonomik ve kültürel seviye farklarını gidermekle kabil olacaktır. Bu fikre uygun olarak ileri seviyede olan milletler, az gelişmiş ülkelere yardımda bulunmuşlardır; ancak seviye farkının giderilmesi, başlangıçta dış yardımdan temin edilse bile, zaman geçtikçe geri kalmış memleketler kendi imkanları ile kalkınmak zorundadırlar. Bu içten kalkınma mecburiyeti için de ilme, tekniğe ve dolayısıyla onun adamlarına ihtiyaç vardır; kendi kabiliyetlerini durmadan kaybeden milletlerin, seviye farkını kapatmaları hiçbir zaman beklenemez, dolayısıyla da dünya barışına hizmet edilmiş olamaz."

  • "Dürüst oluşumu da gözümde büyütmedim; bu bir bünye meselesidir. Bazı bünyelere doğru yoldan ayrılmak dokunur. Zaten bilimle uğraşırsanız, bu konularla fazla uğraşacak vaktiniz kalmaz. Başka bilginleri kıskanacak kadar bile vakti yoktur insanın. Ve başkalarından ne kadar üstünüm demeye hiç vaktiniz kalmaz. Başkalarının yetersizliğini görüp de sırf bu yüzden kendinizi beğenecek vaktiniz de kalmaz. Bununla birlikte, bir çok şey için vakit vardır. Bilimi sevimli göstermek için ne yapmalı? Bunun için de çok vaktiniz vardır. Öğrencinin kafasının içine nasıl nüfuz edilir için de vaktiniz vardır. Hele sizin gibi bilim adamı olmak isteyenlere yol göstermek için sonsuz vaktiniz vardır. Dünyada neler olup bitiyor, insanlık nereye gidiyor demeye çok vaktiniz vardır. Peki bütün bunlar için neden vaktiniz vardır? Çünkü salifüzzikir yani yukarıda belirtilen ve insanın boşuna vaktini almaktan başka işe yaramayan işlere hiç vaktiniz yoktur da ondan. Tabii bu arada isterseniz dinlenmeye, yaşamaya, insan gibi gezip eğlenmeye de vaktiniz vardır; günü birinde aklınızı kullanamayacak kadar yorulmak istemiyorsanız; bunlara da vaktiniz vardır. Yani sözün kısası kendi istediğiniz bir şeyi yapmaya, insanlara örnek olmaya çok vaktiniz vardır. Söylemeyi zait addediyorum, ama esaslı düşünmeye çok vaktiniz vardır, herşeyden çok bunu yapmaya gücünüz vardır."

  • Mustafa İnan'ın bir şiir için bulduğu matematik düzen :

Sanma sakın herkesi sen sadıkane yar olur
herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
sadıkane belki ol alemde bir serdar olur
yar olur ağyar olur serdar olur didar olur
  • "Bütün yazarlar matematikçidir; çünkü dil bir matematiktir ... Çevremizdeki evreni inceleyen Sir James Jeans'in dediğine göre 'Tanrı bize matematikçi olarak görülüyor'."

  • "Gerekince öfkelenebilirsin, haksızlığa karşı çıkabilirsin. Ama bu öfke bir işe yaramalıdır. Öfkelenirken, içinden kimseye kızmamalısın. Doğru bildiğin şeyler adına öfkelendiğini bilmelisin. Kendi adına ve kendini tatmin etmek için ayağa kalkarsan, duyarlı bir insan olarak sonra çok üzülürsün. Benim temkinli ve soğukkanlı olduğumu söylerler. Oysa ben de kızardım; ama insanlara değil, kavramlara soyut şeylere öfkelenirdim: Öğrencilerime değil, tembelliğe ve ikiyüzlülüğe ve fırsatçılığa ve samimiyetsizliğe ve kopyacılığa kızardım."

  • "Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar?"

  • "Deniz teknelerine 'safra' adı verilen yükler konulur. İlk bakışta bunlar luzümsuz taşınan ağırlıklar gibi gelse de, rolleri teknenin devrilme emniyetini arttırmaktır. Dilde de fazla hece malzemesi tıpkı teknede safranın oynadığı hizmeti görür, kelimenin rahat bir şekilde anlaşılmasını sağlar. Şunu da belirtmek yerinde olur ki, haberleşme tekniğinde, eğer sinyal sistemi kulak yerine göze hitap ederse, safrayı azaltarak bir kanaldan daha kısa bir zamanda daha çok haber göndermek kabil olur."

  • "Düşünmek, ilmi araştırmalar sonunda sabit olmuştur ki en çok enerji (kalori) sarfedilmesi icap eden fiziki bir olaydır. Bu enerjiyi bulamadığı için veya sarfetmek külfetine doğuştan istekli olmayan insan yavrusu ise, böyle bir işe karşı daima tembellik içindedir. Her fırsatta ondan kaçmak yolunu bulur. Onun için, düşünme sporu ile bu işe alıştırılması ve düşünme sanatını öğrenmesi gereklidir."

  • "Tatbikatten ilim adamı sorumlu değildir. Teknik buluşlar, iki yönlü, insanlık hayrına veya zararına kullanlabilir. İlim adamı güdümlü bir araştırma yapamaz. İmin gayesi gerçeği aramaktır."

  • "Mühendisler henüz cemiyete tam yaklaşamamışlardır. Doktorları düşünün: Bir toplantıda, bir mecliste bulunanlar doktora hemen dertlerinden, hastalıklarından bahsederler. Aynı toplantıda bir mühendis de bulunsa, kimsenin aklına evinin duvarındaki çatlaktan yahut zemindeki rutubetten bahsemek gelmez; kimse, bu dertlerin de bir mühendise danışılacağını düşünmez."

  • "Çocuklarmıza durmadan tekrarlıyoruz: Muhakkak yabancı dil öğren! 'Düşünmeyi öğren!' derseniz bir hakaret oluyor. Düşünmeyi öğrenmek de, herhalde yalnız düşünmenin kanunlarını bilmek değildir. Belirli problemleri çözebilmek için elbette belirli bilgileri öğrenmek gereklidir; fakat bence önemli olan, asıl güçlük, problemleri kurmaktır. Çoğumuz problemleri yanlış kurduğumuz için, daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız."

  • "Matematik, düşünme sanatını sembolleştirir. Bugün mantık da matematik esaslara göre düzenleniyor. Boole cebri buna örnektir. Matematik, düşünmede ekonomi sağlar. İlim tarihi bize göstermiştir ki, basit ve sarih (açık) fikir, daima muğlak ve karışık fikre galip gelmiştir."